3
Dr. Tversky son deneyin verilerini gözden geçirirken Julia'yı düşündü. Son zamanlarda Julia sanki rüya
alemindeymiş gibi dolaşıyordu laboratuvarda. Sürekli kıkırdayıp gülümsüyordu. İki yıl önce üniversiteye gelen sakin
ve çekingen kız sanki o değildi. Yakında insanlar şüphelenmeye başlayacaklardı, belki de şüphelenenler vardı
zaten.
Bu, Tversky'yi çok endişelendirmiyordu; okullar var olduğundan beri profesörler doktora öğrencileriyle yatıp
kalkarlardı, bu alışıldık bir şeydi. Yöneticiler, bu konu herkesin dilinde olmadığı sürece görmezden gelirlerdi durumu.
Hatta böyle bir şeyin olmasını beklerlerdi; bu profesör olmanın ayrıcalıklarından biriydi.
Tabii ki Julia'ya böyle dememişti. Julia, pek bu işlerden anlayan bir kız değildi, hatta saftı. İlişkilerinin gizli kapaklı
sürdürülmesi kızı heyecanlandırdığı için Tversky de onun bu heyecanını körüklemeye çalışmıştı. Aslında cinsel
açıdan da pek tatmin edici değildi bu ilişki Tversky için. Kız istekli ama beceriksizdi; adama zevk
vermeye çalıştığında tırnaklarını, dişlerini hissedebiliyordu adam. Eğer Tversky üstte olursa da bu sefer de kız
patates çuvalı gibi olduğu yerde yatıp, dalgın bir edayla gülümsüyordu. Ayrıca, başbaşa kaldıklarında da Tversky'ye
'Petey' diye hitap ediyordu. Bu çocuksu takma adı değil duymak, düşünmek bile adamı sinir ediyordu,
İlişkiye girdikten bir ay sonra profesör bu işi bitirmeye karar vermişti, ancak kızın kendine aşık olması adama bir
fırsat sağlıyordu. İlk başlarda kız deneyde kobay olmaktan çekinmişti; ancak doktor ona bunun kendisi için ne kadar
önemli olduğunu anlattığında hemen kabul etmişti. Şu ana kadar sonuçlar tek kelimeyle olağanüstüydü. Deneyler
sırasında Julia'dan edindiği bilgiler inanılmazdı. Tversky kızı biraz daha kullanabileceğini düşünüyordu, ama bunun
doğuracağı yan etkilerden dolayı endişeliydi.
Genelde iyiydi kız, ama son zamanlarda kafiyeli konuşmaya başlamıştı ve bu tedirgin edici bir gelişmeydi. Bu
tür dilsel özellikler şizofrenlerde görülüyordu daha çok. Beyin kimyasıyla uğraşınca akli dengesinin bozulacağının
farkındaydı, ama bunun bu kadar çabuk olmasına şaşırmıştı. Yine de buna değerdi; Julia'nın ödeyeceği bedel ne
olursa olsun.
Sonuç olarak, deneylerden istediği ve beklediği sonuçları elde ederse, Julia'nın güvenliği konusunda bir endişe
duymayacaktı, kendi güvenliği konusunda kaygılanması gerekecekti.

Dr. James Forsythe çok zeki olmadığını her zaman bilmişti.
Ancak, kısa boylu, saçları dökülmeye yüz tutmuş, sakallı adam büyük bir bilim adamı olmak için
aşırı zeki olmak gerekmediğini de biliyordu. Tabii ki zeki olmanın da getireceği artılar vardı, ancak bir
noktaya kadar etkiliydi bu. Bunun ötesinde ancak zararı olabilirdi. Tipik bilim adamları içine kapanık
insanlardı, gerçek dünyada başarılı olmak için gerekli olan iletişim becerilerinden yoksun olurlardı.
Forsythe öyle biri olmadığı için şanslıydı.
Ne zaman araştırmacılarından birinin onun hakkında 'gerçek anlamda bir bilim adamı' olmadığını
söylediğini duysa, gülümserdi, Forsythe böyle diyenlerin kendisine hakaret etmeye çalıştıklarının
farkındaydı; ama o bunu bir iltifat olarak kabul ediyordu. Sonuç olarak, sözde 'dahi' olan bilim adamları
Bilim ve Teknoloji Araştırma Laboratuvarı'nın çalışanlarıydılar, Forsythe ise bu birimin müdürüydü.
BTAL aslında bir kamu kuruluşuydu, ama birçok sivil buranın varlığından bile haberdar değildi.
Aslında böyle olması da iyiydi. Laboratuvar tesisleri yirmi yıl önce kurulmuştu, ama aslında 1952'de
Başkan Truman Ulusal Güvenlik Konseyi İstihbarat Yönergesi'ni imzalayıp da Ulusal Güvenlik Ajansı'nı
Saklı Kütüphane 19 www.e-kitap.us
(UGA) kurduğunda buranın temelleri atılmıştı.
Seksenlerin başında UGA, 130 ülkede, günde 250 milyon görüşmeyi dinleyebilecek kapasitedeydi.
Gerçi görevleri ulusal güvenlikle ilgili konuşmaları dinlemekti, ama telefonu kaldırıp da ağabeyinin
cinsellikten söz ettiğini duyan yaramaz küçük çocuklar gibi, UGA de bazen başka konularda insanları
dinlemekten kendini alıkoyamıyordu.
Ellerinin altında özellikle de bilimsel konularla ilgili bu kadar bilgi olunca UGA bu bilgilerle ne
yapacağını düşünmeye başladı. Şifreleme Bölümü Şefi buna bir çözüm buldu. Bir vizyonu vardı.
Dünyanın dört bir köşesinden gelen bilim adamlarını gizlice dinleyerek ve iletişimlerini takip ederek
bilgiler toplanacak, bunlar bir araştırma laboratuvarında şifreleri kırılarak incelenip yorumlanacaktı.
Böylece hiçbir ülke, hiçbir zaman, ABD'den daha fazla gelişemeyecekti.
Bu fikir Ronald Reagan Beyaz Saray'dayken politikacılara sunulduğunda, komünist rejimi yakından
takip etme fırsatı sağlayacağı için hemen kabul edildi ve dahası takdir edildi. Ve böylece, 13 Ekim
1983'de Bilim ve Teknoloji Araştırma Laboratuvarı, BTAL kuruldu.
İlk başta BTAL sadece yabancı bilim adamlarını takibe almıştı. Ama Soğuk Savaş sona erince ve
Internet sayesinde uluslararası iletişim artınca, BTAL birden istemeyerek de olsa, yerli bilim adamlarını
da izlediğini fark etti. Ancak, Amerikan hükümeti BTAL'ın çalışmalarından o kadar çok çıkar sağlamıştı
ki, bu pek de umurlarında olmadı.
BTAL'ın 'araştırma' süreci basitti. Çözücüler dünyanın dört bir tarafındaki ana bilgisayarlara kayıtlı
binlerce sayfalık bilgileri ve araştırmaları okuyorlardı ve eğer ilginç yeni bir teknolojik gelişme gözlerine
çarparsa kurum içindeki bilim adamlarına bildirip, bu konunun araştırılmasını sağlıyorlardı. Sonra,
gerekli deneyleri yeniden yapıp, yeni geliştirilmiş teknolojinin geçerliliğini saptıyorlardı.
Yeni teknoloji onaylandığı anda da BTAL bu bilgileri ilgili devlet kurumuna iletiyordu. Ama bu
teknoloji yabancı bir ülke tarafından geliştirilmişse ve ticari değeri varsa, BTAL Amerika'da merkezleri
olan ve yönetimle araları o dönemde iyi olan birkaç çok uluslu şirkete sızdırıyordu bu bilgileri. Çok kısa
bir süre içinde UGA dünyadaki en güçlü yeni teknoloji pazarı oluverdi.
Forsythe 1997'de buranın müdürü olarak işi devraldığında, bir önceki müdürün bu kadar çok para
kazanabilecekken ve politik sermaye yapabilecekken, bunların hiçbirinden faydalanmamış olmasına
çok şaşırdı. BTAL altı ana istihbarat ajansına çalıntı bilgiler sağlıyordu (bunlar CIA, DoD, FBI, FDA, NASA
ve NİH idi). Ayrıca, Silikon Vadisi'ndeki güçlü kuruluşlardan rakiplerine de bilgi veriliyordu. Forsythe ile
'yeni potansiyel müşteriler' arasındaki tek engel BTAL Denetim Kurulu'ydu. Bu Kurul konumları
itibariyle ne kadar büyük bir gücü ellerinde tuttuklarının bilincinde olan üç senatörden oluşuyordu.
Forsythe gerçekten güçlü olmak için kendi başına karar verebilecek konuma gelmesi gerektiğini
biliyordu; ama bu konuma gelebilmek için de güce ihtiyacı vardı, Forsythe bu güç arayışında
kendisinden hiç de beklenmeyecek bir yandaş buldu. Bu, pek de sağlam bir kişiliği olduğu iddia
edilemeyecek olan, UGA'dakl Steven Grimes adlı bilgisayar korsanıydı. Grimes, iki haftadan kısa bir
sürede, başında Utah senatörü Geoffrey Daniels'ın bulunduğu kurulun Forsythe'ın önerilerini daha
yakından dinlemelerini sağlayacak bilgiler toplamıştı.
Gerçi Grimes'ın sürekli insanları izleme huyu çok rahatsız ediciydi, ama sürekli her şeyi görmek ve
bilmek isteyen adam çok da bilgi ediniyordu. Forsythe, Grimes'ın Daniels'ın o genç oğlanla
fotoğraflarını nereden bulduğunu hâlâ bilmiyordu, bilmek de istemiyordu. Önemli olan tek bir şey vardı
zaten; Senatör Daniels o fotoğrafları görür görmez, Forsythe'ın önerilerini dinlemek konusunda daha
ılımlı bir tavır sergileyiverdi.
Kuruldaki en kıdemsiz senatör olan John Simonson, Grimes onun Kayman Adalarındaki yasadışı
vergi sığınağını bulduğu anda çok daha yakın ve ılımlı davranır oldu. O günden sonra da Forsythe'ın
Kurul'a getirdiği hiçbir öneri reddedilmedi. Gerçi hep iki lehte bir aleyhte oy çıkıyordu, ama Forsythe'a
çoğunluğun oylarını almak yetiyordu. Bunun yeterli olması da iyiydi, çünkü Grimes, Lousianalı, sağcı ve
aşırı dinci bir senatör olan üçüncü Kurul üyesi aleyhinde kullanılabilecek herhangi bir bilgi bulamamıştı.
Saklı Kütüphane 20 www.e-kitap.us
Neredeyse altı yıldır Forsythe BTAL Kurulu'nu avucunun içine almıştı ve bunu saklamıyordu da.
Hem şirketlerin en üst düzey yöneticilerinden, hem de devlet adamlarından para sızdırıp durdu. Hayat
onun için çok güzeldi. Ama şimdi bu devir kapanmak üzereydi; çünkü Senatör Daniels uykusunda kalp
krizi geçirip ölmüştü.
Forsythe, Daniels'ın öldüğünü televizyondan öğrendiğinde içinden okkalı bir küfür etti, Daniel'ın
yerini John MacDougal'ın alacağını şimdiden biliyordu. MacDougal, Vermontlu, liberal bir senatördü. İki
yıl önce Kurul'a girmek için başvurmuştu ama kabul edilmemişti, o gün bu gündür de bunun
peşindeydi. Forsythe, MacDougal'ın hemen Kurul'a girmek için gerekli girişimleri yapmaya başladığına
emindi.
Forsythe, MacDougal'ın bir gün istediğini elde edeceğini düşünerek, Grimes'dan bu adam
aleyhinde kullanılabilecek bilgileri toplamasını istemişti. Ne yazık ki Grimes'ın bulduğu tek bilgi
MacDougal'ın ilaç sanayiinde hükümet ihalelerini takip eden bir kuzeni olduğuydu.
O sabah Forsythe laboratuvara geldiğinde, MacDougal görüşme talep etmek için bir mesaj
bırakmıştı bile. İşte o anda Forsythe ay sonunda yerine yeni birinin bulunacağını hemen anlayıverdi.
Tabii ki bu görevde sonsuza dek kalamayacağını kendisi de önceden biliyordu, ama en azından bir
sonraki Senato seçimlerine kadar kalabileceğini düşünmüştü.
İyi ki tamamen hazırlıksız yakalanmamıştı. Son birkaç ay içinde kendi araştırma laboratuvarını
kurmak için 12 milyon dolarlık fon bulmuştu. Genelde yatırımcılar boş çekler vermezlerdi kimseye,
ayrıca Forsythe gibi, parmaklarının ucunda işlenebilecek milyonlarca fikir olan bir adamı finanse etme
fırsatını da pek sık yakalamazlardı.
Bir tek sorun vardı: Forsythe en muhteşem fikri bulmak için bir yılı olduğunu düşünmüştü,
şimdiyse bir ayı vardı. Ama yine de bunu başarabilirdi: Gelecek iki hafta boyunca dünyadaki tüm araştırma
projelerinin özetlerini inceleyerek en karlı olanı, çalmak isteyeceği projeyi bulacaktı. Bu projeyi
bulduğu anda da, BTAL evrakını yok edecekti ki hükümet ileride ona bu konuda rakip olamasın.
Şansı da yaver gidiyordu, çünkü birkaç gün önce okuduğu özetlerden biri gelecek vaat ediyordu.
BTAL'ın bir süredir izlediği bir bioistatistikçinin yaptığı yasadışı bir takım deneyler anlatılıyordu özette.
Sayın doktor bir süredir bir insan deneğe beyin dalgaları üzerinde çok ilginç etkileri olan bir bileşim
enjekte ediyordu. Forsythe bu deneğin ismini bilmiyordu (yazıda sadece Alfa deneği olarak geçiyordu),
ama deneyi yapan profesörü tanıyordu.
Aslında profesör geçmişte bir görüşme talep etmişti ve buna daha cevap verilmemişti. Herhalde
bağış bekliyordu. Bu mükemmel bir fırsattı. Forsythe sekreterini aradı.
"Bana en kısa sürede bir görüşme ayarlamanı istiyorum. Profesöre nasıl ulaşacağına dair bilgilerin
sende olması lazım zaten... Evet, yarın gayet uygun... Adı Tversky."